15 Eylül 2012 Cumartesi

3. Dünya Savaşı

Bizler Atatürk'tü Tayyip'ti diye birbirimizi yerken, terörle kararlı mücadelemizi sürdürürken, değişmeyen iki şeyden biri değişimin kendisiyken, diğeri de kesintisiz devam eden sömürü düzeni.

Israrla farketmek istemiyoruz.

Birçoğunun zaten işine gelmiyor, bunu böyle isimlendirmek.

Bir siyaset ortamı var da, taraflar kılıçlarını kuşanmış tiyatrosunu, politikacılar ve gazeteciler, Oscar ödülü alacak performanslarla sergiliyorlar.

Bizler Marksist de olsak, Leninist de olsak, Müslüman da olsak, Ateist de olsak, Deist de olsak, Liberal de olsak, hatta Hristiyan bile olsak, bağımsızlık yalanıyla uyutulmuş, ölene kadar sömürülüp, yaşayan ölülere dönüştürülmesi gereken, ya da doğrudan öldürülmesi gereken, "Türkleriz".

Kürt bile olsak bu böyle...

Her daim aşağılanan, yalandan yüzüne gülünen, Euro ve Dolar'ın gerçek anavatanı olmamıza rağmen (değerlilik) Avrupa Birliği ve müttefiklik yalanlarıyla uyutulan bir milletiz.

Sadece kendi algı eşiğimizde sınıflara ayrılıyoruz.

Çünkü körüklenen bu.

Yıllardır, sağ-sol, dinci- laik, Türk-Kürt gibi kutuplaşmalarla, zıtlık kuramının en sığ versiyonuyla parmakta oynatılıyoruz.

Şimdi köşe yazarları, sanarsınız ki birer şövalye.

Taraf ayırmıyorum. Sık sık söylerim, benim için tümü Akp.

Zaten kendileri de bunu gizlemiyorlar artık.

Atatürk'e ağıt modunda yazanı da, Erdoğan'ı yalayanı da, hepsi bir kaba işeyen dandik insanlar.

Çünkü hiçbirisi çıkıp, uyutuluyorsunuz diyemiyor.

Körüklenen zıtlığı, kin ve nefreti, pekiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Tümü vatan haini ve tümünün asılması lazım bana göre.

Şu an siyaset sahnesindekiler ve medya sahnesindekiler.

Bu dediğim tümü için geçerli.

Kısır döngünün bekçileri, şövalyeleri hepsi.

Ara ara, şövalye de ilan ediliyorlar zaten malumunuz.

Uykunun derinleşmesini sağlamak için, kaosun derinleşmesini sağlamak için, paralı askerlik yapan kuçukuçular hepsi.

Bir monarşi yıkılırken, yerine başka bir monarşi gelsin.

Önce o monarşiyi maske yapıp onyıllarca soysunlar memleketi.

Sonra başka bir monarşi daha gelip, hesapta bir öncekini yıksın.

Ancak soygun yine kesintisiz devam etsin.

Birkaç gün önce medyada tek kişi doğru bir cümle kurdu; Metin Akpınar.

"Neden birinden birini tercih etmek zorundayım? Başka alternatif olamaz mı? "

Hemen hem Atatürkçü tayfa, hem Tayyipçi tayfa, üşüştü tepesine, sosyal medya üzerinden.

Bu cümleyi kurdu diye Atatürk düşmanı ilan edildi.

Önyargı kanserine yakalandığımız için, benim bu yazım da düşmanca gelecektir birçoğuna.

Oysa ki kimsenin kimseye düşmanlık ettiği yok.

Bu vatana hizmet etmiş her değer, zaten birkaç kelimeyle ya da karşı duruşla silinemeyecek izler bırakmıştır ve o izler hep baki kalacaktır.

Lakin tapınmak, hırsızlığa maske yapmak, kalkan yapmak, ülkeyi peşkeş çekmek, ideoloji ve geçmişe saygıyla zerre ilintili değildir.

Onyıllardır ve şu an da olagelen budur.

Demokratik bir ülkede yaşıyoruz değil mi?

Burada MONARŞİ yok!

Her seçim dönemi 550 tane milletvekili gönderiyorsunuz değil mi meclise?

Ama kimi konuşuyoruz?

Tayyip, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, bir de ayda yılda bir birkaç bakan.

Şimdi bu demokrasi mi?

Halkı temsil ettiği iddia edilen, geri kalan 440'ı neden hiç konuşmuyoruz?

Adını sanını duymadan, sadece yoklamalarda ve yasamalarda imza verip, hiçbir halt yemeden kallavi emeklilikle ayrılan 440 hayalet mi temsil ediyor milleti?

Hani monarşi yıkılmıştı?

Madem 3 parti ve 3 parti başkanının hegemonyası yönetilen bir demokrasiden bahsediyoruz, 440 neden şu an istifasını vermiyor?

Neyi temsil ediyor bu 440?

Soygunun bekçiliğini, son derece ince hesaplarla planlanmış psikolojik savaşın, yıldırma ve kanıksatma saldırısının bekçiliğini yapmaktan başka neye yarıyorlar?

Tayyip'i popstar yaptıkları hızla, mezar star yaptıkları zaman, elinizde sadece anti Tayyip paylaşımlarınız kalacak.

Yerine başka bir Tayyip daha gelecek.

Ya da sizler, sandığa gidip, geleni kendiniz getirdiniz zannedeceksiniz.

Bu kabus, kısır döngü hep sürüp gidecek...

Nereye kadar?

Belki gelecek olan yeni Tayyip, bu sefer 7. Gün Adventist'i olacak.

Değişmeyen ise her zamanki gibi, kesintisiz soygun, değersizleştirme, yüze gülerek yapılan kanunlaştırılmış işgal, öğrenilmiş çaresizlik katsayısındaki artış, Avrupa'nın 100 katı baz istasyonu sayısı, dumura uğrayan beyinler, kanserli bedenler olacak.

Savaşın adını koyun artık.

1950'lerde 3. dünya ülkeleri terimi ortaya atıldığında asıl kastedilen, gerekmediği taktirde ağır silah kullanmadan, ekonomik, yönetimsel, sosyolojik ve psikolojik ataklarla, görünmez bir 3. dünya savaşı estirilmesiydi.

3. dünya ülkelerindeki koyunlar, kahramanlık ve bağımsızlık ayarı verilip, ardından bağımsız köleler haline getirildiler ve getirilmeye devam ediliyor.

İster kaza deyin, ister sabotaj deyin, 25 tane yeni asker olmuş gencecik vatan evladı, patlamayla moleküllerine ayrılıyor, gece tvde Huysuz Virjin lakaplı travestiyi izleyip eğlenebiliyoruz.

Bunlar bize az bile ahali.

Milletler, layık oldukları şekilde yönetilirler.

Olan da bir avuç dürüst ve akıllı insana olur.


Nurettin Yılmaz Koçak