21 Kasım 2013 Perşembe

Türk'ü Kürt Kurtarırken

Vay be paşalar! Ne resim üstadıymışsınız. İrkildim, sarsıldım. Görmedim böyle bir çizim yeteneği ben. Gerçekten zekî adamsınız ama harcanıyorsunuz. İki gram aklınız olsa, insanlığa bir faydanız dokunacakmış ama ondan maalesef yoksunsunuz. Akılsız yönetilen zekâ için ne diyor Pirelli; "kontrolsüz güç, güç değildir"...

Zaten Sevr'in işliyor olduğu, sözüm ona Cumhuriyet'te, Türk'ün tek kurtuluş kapısı olarak, üstünü çizdiğiniz Tayyip olarak betimlediniz ya, ben size bir şey demiyorum artık. Kırdınız beni! Hani ne oldu, Numan Kurtulmuş'u bekliyorduk biz daha, o olmadı mı, Türkiye'de yaşamış en derin isim olan Prof. Necmettin Erbakan'ın mahdûmu Muhammed Fatih Erbakan'ı. Onu da Mit ajanlarına, Cia ajanlarına kırdırıyorsunuz; imhâ kesmemiş... Şimdi rahmetliyi övdüm gibi durabilir. Yanlış anlaşılmasın. Ben rahmetli dahîl hiçbir siyasetçiyi oldum olası sevmem. 

Sevr karşıtı dururlar, Anadolu topraklarında zaten kurulu olan Arz-ı Mevud'un, "aman kurulmasınını" oynarlar. 3 kelimelerinden 2'si Siyonizm'dir. Ama görenler düşman sanır. Temelinden beri Oğuzhan asil Türkleri vardır, ceza ve kanun O'na işlemez... Garibim Müslümanlar da gider peşlerinden...

Şimdi işler iyice sarpa sardı ya... Kendi hasta ruhlarınıza, rahatlama hissi yaşatacak Tayyip Erdoğan alternatifi de üretemiyorsunuz. Doluya koysanız almıyor, boşa koysanız dolmuyor... Ee ne olacak o zaman şimdi?

Hazır açmışsınız "çözüm süreci" diye bir şaklabanlık. "Oradan yürür gideriz aga" diyorsunuz.

Türkiye Türklerin mi ki? Ya da halkının mı ki? Irak, halkının mı ki? Ne kadar Ameringilteransalmanya ajanı varsa, bu toprakların sözcüsü diye oraya dikiyorsunuz. Justin Bieber'ı bile yıldız yapan siz, Robert De Niro'dan daha De Niro, Barzani'yi mi yıldız yapamayacaksınız? Burnundaki sümüğü temizlemekten aciz ucuz maşalarla, birlik beraberlik tesisi öyle mi?

Paşalar, bu millet asırlardır zaten beraber. Bak on yıllardır, batı doğunun elektrik faturalarını ödüyor da tık demiyor. 

Sen Tayyip projeni sonlandırmak için, olabilecek en üst seviye hakaretleri yap. Cumhur'un zaten bir şeye aldırdığı yok, varsın Cumhuriyet olmasın; sen zaten monarşi de olsa vakumlayan taraf olacaksın...

İstersen 5 vakit namaz kıl, her sene Umre'ye Hacca git, o zayıf aklını kandıracaksın. 

Acun'u Kârun yap, bütün kanalları o alsın, sanki hepsi senin kulun değilmiş gibi, insanız diye dolaşırlar ya...

Sen bu toplumun tek çıkış yolunun, senin oyunlarınla yok edeceğin sahte kapılar olduğunu var say, tokadın nereden geleceğini, rüyanda bile göremezsin...

7 Kasım 2013 Perşembe

İtina ile Boru Döşenir

Ortada iki ülke, sanarsın bağımsız, özgür... Ama nerede?

Gündem oltalarının atılmasıyla, gündemci balıklarının zokaları yutması neredeyse eş zamanlı gerçekleşiyor. Normal şartlar altında, bu en az birkaç dakika gerektiren bir süreçtir, o da balığın kaynadığı bir yer için ve tabii ki yine şans faktörüyle de birlikte...

Sosyal medyanın gücü, beni her geçen gün şaşırtıyor. Kontrol etmede ve yönlendirmedeki gücünün yadsınamaz boyutta olduğunu görmek aslında biraz da savunma pozisyonu alınması gereken bir hâl, kanımca. 

Düşünsenize, karşınızda bir yapı, sizin acıma hissiyatınızdan başlıyor, vatanperverlik, savunmacılık, yardımcılık, biraz da egolar derken, neredeyse tüm fikir dünyanız için bir vitrin niteliğinde. 

Sakat bir bebeğe mi acıdınız? Hemen fotoğraf paylaşılır, çünkü her paylaşım bilmem kaç kuruştur. Bu bağlamda kan arama duyurularını tenzih etmek gerekir. Ama o sakat bebeklerin, insanların fotoğraflarını kullanan sayfaların tek bir hedefi var. O gönderi üzerinden bol paylaşım almak.

İdeoloji sayfaları konusu da keza. "Beğenmeyen bizden değildir, paylaşın da gösterelim gücümüzü, sen yoksan -1'iz" gibi ifadeler, genellikle o ideoloji hakkında toplam 3 cümle bile kuramayacak kişiler tarafından, yine paylaşım ve beğeni potansiyellerinin ağız sulandırıcılığından kaynaklı olarak gerçekleşiyor.

Siyaset de bundan tabii ki farklı değil. Sosyal medyanın bu viral gücünü keşfeden politika senaristleri, ülkelerdeki yeni menfaat programlarını dizayn ederlerken, bu gücü en iyi şekilde kullanıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan gibi figürler de, as solist olarak tutuluyor ki, sinir kat sayısı ve mide bulantısı arttıkça, gündeme ayak uydurma ve artık tutamayıp patlama, bir şekilde sosyal medya üzerinden en iyi şekillerde gerçekleşsin. 

Kertenkelelerin çok ilginç bir özelliği vardır, birçoğu bilir. Onlar, bir yırtıcı ya da genel olarak bir tehlike ile karşılaştıklarında, hemen kuyruklarını atarlar. Kertenkele hızla kaçarken, peşindeki oradan oraya kıvranarak hareket eden kuyrukla ilgilenir. Kertenkelenin kaçtığını farkettiğinde, iş işten geçmiştir. Elinde hiçbir işine yaramayacak olan bir kuyruk kalmıştır. 

Biz yine başbakan takılı oltayı her zamanki gibi yuttuk. Birkaç gündem yine arada kaynadı gitti.

Ancak bana göre bunlarda en önemlisi, "Kuzey Irak Kürt Yönetimi" ile imzalanan "tarihî" anlaşma. 

Sanki Türkiye ve Irak'ın asıl hakimleri vatandaşlarıymış gibi, bir de imza falan atıyoruz.

Kimle atıyoruz? Önceden bütün bir ülke olan, ancak sonradan Abd marifetiyle bölünen Irak'ın malûm parçası olan Kuzey Irak'la atıyoruz. Irak Merkezî Yönetimi ile değil...

Atıyoruz derken 'birinci çoğul' kullandım ama o da yersiz. Yine parçalanmış hatta zaten hiç birleşmemiş olan, ama bir türlü bunun adını söyleyenin pek olmadığı, ortada sulh ve bağımsızlık içinde refah içinde bir ülke varmış gibi, ülkenin çoğunluğuna hitap eden asgari ücret ve yaşlılara hitap eden emekli ücretleri, açlık sınırını geçebilmiş gibi, akaryakıt 5TL, Dolar 2,1 TL değilmiş gibi, "biz" atıyoruz. 

Artık O Biz miyiz, Biz Merkezi Yönetimiz de, O Demokrat Türk Yönetimi mi orasını bilemem ama, belli ki döşenen borular kesmemiş, daha döşemek istiyorlar... Bu konuya değinen tek bir köşe yazarı olmaması da ayrı destansı. Vatanseverlikleri gözlerimi yaşartıyor. Çakal sürüsü sizi!