6 Ağustos 2013 Salı

İş Salomon Seviş'e Kaldı ama O da Öldü

Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet görevi koltukları, bazen mahpus damından geçer.

Mahpus damından geçenler, tabii ki her zaman "devlet görevi" isteklisi değildir.

Kimi adam vurur girer, kimi adam olmayan birini vurur, yine girer.

Kimi adam soyar girer, ya da yaralar, küfreder, hakaret eder, girer. 

Bazen, Tbmm'nin göbeğinde, bir devlet görevlisi, bir devlet görevlisine "ana-avrat" düz gider.

"Dokunmayın vekilime" diyen Kraliçe Kanunları, ecdat - ata küfretsen de seni korur.

40 binden fazla insanın bir şekilde öldürüldüğü örgüt yaygarasına kelle yapılan devlet görevlisi, ağırlaştırılmış müebbet alır, ona heyet gider, kadın gider, tv gider, şartları sorgulanır... 

"Neden 40 binden fazla insan öldürüyorsun" diye sormak isteyen, varsa bu uğurda "pişmanlık" yasasını hatırlatmak isteyen, ateş açılmadığı sürece, ateş etmeyen, sadece ölme ihtimali var ise, kendisini ve ülkesini savunmak için ateş eden ordunun başındaki adam, terörist ilan edilir, ve zaten mahpusluğu devam ederken, bir de ağırlaştırılmış müebbete hüküm olunur...

Şimdi Pagan Patronlar aslında ne der buna da bakmak lazım.

Aslında dedikleri pek bir şey yok. 

Çünkü olup bitenler, bir miktar aklı ve muhakemesi olan her bireyi, törpülemek, bileylemek için atılıyor.

Kondom kullanımıyla kontrol altına alınamamış olan Anadolu topraklarında yaşayan nüfus, belki bir iç kıyımla kontrol altına alınmak isteniyor.

Malûm, batı ile savaşma ihtimali, kapı komşunuzla savaşma ihtimalinizden daha düşük.

Mesela Türkiye'nin, Fransa, Almanya, İngiltere ve Rusya'ya, top yekûn savaş açma ihtimali, Laik'in Şakirt'e, Şakirt'in Kürt'e, Kürt'ün Sünni'ye, Sünni'nin Alevi'ye, Apolitiğin Yandaş'a, ve tümünün Türk'lüğe savaş açma ihtimalinden daha düşük...

Hatta yok denecek seviyede.

Hem kimle savaşacaksın kardeşim, adam askerini devşiriyor, maaşla, parayla tutuyor, senin gibi davulla, zurnayla, kına yaktırıp askere giden ülke yok içlerinde..

Hadi oldu diyelim, nüfus ortalaması gelmiş 40'lara. 

İhtiyarlamış. Doğru düzgün evlilik falan da yok. Eh yeni trendler malûm.

Sen her şekilde hálá "tehditsin" O'nun için.

Hristiyanlaşman vesaire de çok önemli değil artık.

Akp rol modeliyle, artık Müslüman da İslamofobik oldu vesselám...

Sıkıntı nüfus hacım.

Nüfusun çok olursa, nüfuzun da bir o kadar çok olur.

Cemaat idi, Ergenekon idi, çapulcu idi yandaş idi, Sünnî idi Alevî idi derken, içeride "haklılığını" savunduklarımız, "sıcak sonbahar" imáları yaparken, bu kutuplaşmaların temelinde olan şey nüfus monşer.

Sağıldıkça "oh" diyen, lambaya püf diyen halkın bizzat varlığı sıkıntı.

Çağdaşsan da sorunsun, Laik'sen de, dindarsan da, yandaşsan da, her ne olursan ol, "git"sin...

Ama seni kontrol etmek, örneklerde de görüldüğü üzre hiç zor değil.

Çok kolay manüple olabiliyorsun.

Onlara göre sen, 5 TL olan akaryakıta ses çıkaramayan, ama her türlü masada devlet kurtaran bir güruhsun.

Kaosun sonunu getiren olmak yerine, kaosun altına odun atma potansiyeli olansın.

Sonbahar kızışmış, ortalık karışmış, bir şeye yaramaz.

Polis ve ordu plastik mermi yerine Ak 47 mermisi kullanmaya başlar. Ölenler olur. Terörist bombalara Avm'lerde rastlayanı olur.

Mayına basanı, canlı bomba olanı olur.

Bunlar temelde hiçbir şeyi değiştirmez.

Sömürgesin bir kere sömürgeliğini bileceksin.

Koç'un Ford reklámında dediği gibi, "makam sahibine makamında nasıl davranılması gerektiğini iyi bileceksin"...

Mahpusluk, mahkemelik işlerde, Salomon Seviş çok nám salmış birisi idi.

Yeldeğirmeni'nde oturan bir Yahudi terzi idi.

Görüntüde ufak dükkanında, elbise diken Salomon'un, mahpustan kurtardığı, askerliğini torpilli yapmasını sağladığı çok adam vardı.

Yeldeğirmeni'ndeki Sinagog'un tam çaprazında bir dükkanı vardı.

Şimdi yaşıyor olsaydı, gidip, "Salomon monşer, yapamaz mıyız bu içerideki haksız tutuklulara bir şey" diye sormak isterdim.

Salomon bu, ne yapar eder, bir yolunu bulurdu.

Ama o da öldü.

Sanırım ölmemiş olsaydı da, "haydi onları çıkardık diyelim, sürecin kana bulanmaması için, diğer müebbetlilerin de çıkması gerekir, toplumsal huzur ve sükûn ancak böyle sağlanabilir, birini çıkar birine müebbet ver olmaz ki, bak ikisi de "terör"den içeride, sana göre o terörist, ona göre sen, gel çık işin içinden" derdi.

Sanırım haklı da olurdu.

Bizim refaha kavuşmamız için, bir kere Hoca Efendi Abd'den gelmeli.

Hem Doğu'da okula ismini verdikleri Said Nursi ne demiş? 

- "İslám doğuda batıp, batı'dan doğacak" demiş.

Eh onu izleyenlerin başındaki adam nerede?

Batı'da.

Demek ki neymiş, bir süre daha fırtınalı, kanlı, rüzgárlı, gazlı, sazlı geçebilirmiş. Ama kurtarıcı geldiğinde, tüm kaosları dakikalar içerisinde sonlandırabilirmiş.

40 binin katili ile diğer isnat edilenlerin, bu yaşadıklarında bir anlam, bir derinlik varmış.

Hepsinin "affedilme" Zaman'ı elbet gelecekmiş.

Tüm kaosun üzerine, Cennet Irmak'larından gelen serin sular misali serpilecekmiş.

Gazlar ve barut tozlarıyla kızarmış gözler, bu su ile serinleyecekmiş.

Bir nev'î rahmet olacakmış.

Hapiste kimse kalmayacakmış.

Kanunlar baştan tanzim edilecek, sınırlar yeniden çizilecekmiş.

Suriye'nin Kuzey sınırı, Kürt himayesi ile, Irak'ın Kuzey'i Kürt himayesi ile, Türkiye topraklarına katılacakmış.

Ay yıldızlı bayrağın altında, onlarca başka bayraklar da belirecekmiş.

"Ama ne önemi var ki" olacakmış, "kimse ölmesin de, analar ağlamasın da", sömürülmeye, bu mizansende de devam edebiliriz'miş...

Yeter ki kimse müebbet yemesin. 

Ölümlü dünya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.