Cumhuriyetçi Demokratik Monarşi
Ne ilginçtir ki yeryüzünde birçok yönetim sistemi var. Eee bunun nesi ilginç diyeceksiniz belki.İlginç
olan şudur ki, tüm yönetim sistemleri birbirleriyle kombine edilebilir,
sentezlenebilir hatta tümü bir arada kullanılabilir kapasitededir.
Kişisel kanaatime göre bu göstermektedir ki; yönetim sistemi,
kapasitifliği yada pragmatistik yönüne göre değil, manüplatif
olabilirliği doğrultusunda önem kazanmaktadır. Tabii ki bu koşul sadece
gerçek anlamda halkçı olmayan yönetimler açısından geçerli. Toprak
bütünlüğü ve bağımsızlık, hissel boyutta yaşanan, manüplasyon yöntemi
ile dikte edilen, aslında bütünlük ve bağımsızlıktan eser dahi olmayan
kavramlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Mustafa Kemal Atatürk tarafından
kurulmuş olan, demokrasiyle yönetilmekte olan bir devlet. Mustafa Kemal
hayranlığı çok üst düzeyde olan İngiliz okültist/büyücü Aleister
Crowley (Liber Al), Patricia Deirdre MacAlpine’den olan oğluna Aleister Ataturk Crowley adını vermiştir.
Öyle
sanıyorum ki kendisi, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, Atatürk ismini
taşıyan tek kişi. Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi arasında geçen
çekişmelerin gölgesinde, monarşiyle yönetilen ilginç bir devlet
İngiltere… Crowley’in nesli Liberaller de artık potadalar.
Son
günlerde Türkiye’de de başkanlık sistemi konuşula
geliyor.Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında kızgın bir çekişme
silüeti oluşuyor gözlerimde.Daha bunun muhafazakarı var, milliyetçisi
var, liberali var, işçisi var… Bu başkanlık sistemini bünyemiz kaldırır
mı bilemiyorum. İngiltere gibi duayen bir ülkede başa oynayan parti
ideolojileri,Türkiye’de komik durumlara düşüyorlar.Yaman çelişki...
Kısa soluklu bu birkaç tespit gösteriyor ki, mesele, yönetim şeklinden çok,yönetilebilme şekliyle ilintili.
Bu
da yönetilebilirlikle doğru orantılı. Her durumda halk
seçiyor.Ülkelerden birinde en ağır şartlarda çalışan halkın seçimi,
köklü ideolojilerin peşinden giderken, diğer tarafta hiçbir zaman “işçi”
sınıfında olmamış halk, İşçi Partisi’ni iktidara taşıyabiliyor.Seçim, yönetim, sistem… Türkiye’de tüm bunlar sanallaştırılmış, kontrol ise çok daha farklı mekanizmalarla sağlanmakta.
Dolayısı
ile ülkemizin Cumhuriyet, Demokrasi, Başkanlık Sistemi, Eyalet Sistemi
gibi sistemlerle yönetiliyor olmasından çok, millete yönetiliyor hissi
verip, arka planda, tüm iş ve insan gücünün adaletsizce kullanılması ve
dışa bağımlı hale getirilmesi olgusu var.Seçimler ise apayrı bir vaka.
Sabit bir kısırdöngü sürüp gidiyor. Halk ya dededen kalan siyasi
fanatizmi ile sandığa gidiyor ya da inanç/inançsızlık ön koşuluna göre
parti seçiyor. Sorgulama mekanizması tamamen
çökmüş durumda. Almanya’da birkaç sentlik ekmek zammı için halk
sokaklara dökülürken, biz Türkler hem kendi yaşamımız, hem de gelecek
nesillerimizin yaşamları ipotek altına alınırken, televizyon başında
dizi bağımlılığı geliştiriyoruz.
Hal böyleyken, milletin neyle yönetildiği
pek bir önem taşımıyor.Milletin neyle uyutulduğu, asıl yönetim
sistemi.Sandık başına gitme anı gelene kadar, sadece baş örtüsü ya da
baş örtüsüzlüğü konusunda siyasi fikir geliştiren halk, televizyon ve
içerikleri ile gayet güzel yönetiliyor.Başkanlık sistemi vs… Köşe
yazarları ve medya kuruluşlarına, yapay gündem olmaktan ileri gidemez.
Ünlü Amerikan çizgi dizisi South Park’ın
bir bölümünde, yıl 2050’lerdedir.Panolarda, A.B.D. başkan adayı bir
kunduzdur ve slogan olarak da “pişman olmayacaksınız” yazmaktadır.Devlet
bazında yönetimin, gerçek yüzünü gösteren hem komik hem de deklaratif
bir espridir bu.
Nurettin Yılmaz Koçak
Nurettin Yılmaz Koçak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.