19 Mart 2012 Pazartesi

Cumhuriyetçi Demokratik Monarşi

Cumhuriyetçi  Demokratik Monarşi

Ne ilginçtir ki yeryüzünde birçok yönetim sistemi  var. Eee bunun nesi ilginç diyeceksiniz belki.İlginç olan şudur ki, tüm yönetim sistemleri birbirleriyle kombine edilebilir, sentezlenebilir hatta tümü bir arada kullanılabilir kapasitededir. Kişisel kanaatime göre bu göstermektedir ki; yönetim sistemi, kapasitifliği yada pragmatistik yönüne göre değil, manüplatif olabilirliği doğrultusunda önem kazanmaktadır. Tabii ki bu koşul sadece gerçek anlamda halkçı olmayan yönetimler açısından geçerli. Toprak bütünlüğü ve bağımsızlık, hissel boyutta yaşanan, manüplasyon yöntemi ile dikte edilen, aslında bütünlük ve bağımsızlıktan eser dahi olmayan kavramlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş olan, demokrasiyle yönetilmekte olan bir devlet. Mustafa Kemal hayranlığı çok üst düzeyde olan İngiliz okültist/büyücü Aleister Crowley (Liber Al), Patricia Deirdre MacAlpine’den olan  oğluna Aleister Ataturk Crowley adını vermiştir.
Öyle sanıyorum ki kendisi, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, Atatürk ismini taşıyan tek kişi. Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi arasında geçen çekişmelerin gölgesinde, monarşiyle yönetilen ilginç bir devlet İngiltere… Crowley’in nesli Liberaller de artık potadalar.

Son günlerde Türkiye’de de başkanlık sistemi konuşula geliyor.Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında kızgın bir çekişme silüeti oluşuyor gözlerimde.Daha bunun muhafazakarı var, milliyetçisi var, liberali var, işçisi var… Bu başkanlık sistemini bünyemiz kaldırır mı bilemiyorum. İngiltere gibi duayen bir ülkede başa oynayan parti ideolojileri,Türkiye’de komik durumlara düşüyorlar.Yaman çelişki... 
Kısa soluklu bu birkaç tespit gösteriyor ki, mesele, yönetim şeklinden çok,yönetilebilme şekliyle ilintili.
Bu da yönetilebilirlikle doğru orantılı. Her durumda halk seçiyor.Ülkelerden birinde en ağır şartlarda çalışan halkın seçimi, köklü ideolojilerin peşinden giderken, diğer tarafta hiçbir zaman “işçi” sınıfında olmamış halk, İşçi Partisi’ni iktidara taşıyabiliyor.Seçim, yönetim, sistem… Türkiye’de tüm bunlar sanallaştırılmış, kontrol ise çok daha farklı mekanizmalarla sağlanmakta.

Dolayısı ile ülkemizin Cumhuriyet, Demokrasi, Başkanlık Sistemi, Eyalet Sistemi gibi sistemlerle yönetiliyor olmasından çok, millete yönetiliyor hissi verip, arka planda, tüm iş ve insan gücünün adaletsizce kullanılması ve dışa bağımlı hale getirilmesi olgusu var.Seçimler ise apayrı bir vaka. Sabit bir kısırdöngü sürüp gidiyor. Halk ya dededen kalan siyasi fanatizmi ile sandığa gidiyor ya da inanç/inançsızlık ön koşuluna göre parti seçiyor. Sorgulama mekanizması  tamamen çökmüş durumda. Almanya’da birkaç sentlik ekmek zammı için halk sokaklara dökülürken, biz Türkler hem kendi yaşamımız, hem de gelecek nesillerimizin yaşamları ipotek altına alınırken, televizyon başında dizi bağımlılığı geliştiriyoruz. 

Hal böyleyken, milletin neyle yönetildiği pek bir önem taşımıyor.Milletin neyle uyutulduğu, asıl yönetim sistemi.Sandık başına gitme anı gelene kadar, sadece baş örtüsü ya da baş örtüsüzlüğü konusunda siyasi fikir geliştiren halk, televizyon ve içerikleri ile gayet güzel yönetiliyor.Başkanlık sistemi vs… Köşe yazarları ve medya kuruluşlarına, yapay gündem olmaktan ileri gidemez.
Ünlü Amerikan çizgi dizisi South Park’ın bir bölümünde, yıl 2050’lerdedir.Panolarda, A.B.D. başkan adayı bir kunduzdur ve slogan olarak da “pişman olmayacaksınız” yazmaktadır.Devlet bazında yönetimin, gerçek yüzünü gösteren hem komik hem de deklaratif bir espridir bu.


Nurettin Yılmaz Koçak 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.