Neden Şaşırdınız ki ?
ÖSYM, YGS sınavındaki
soruların şıklarının “ufak” bir acemilikle bir şifreye karşılık
gelmesini kabul etti. 1.700 bin öğrencimizin girdiği bu hayati sınavı
çoktan şaibe altında bıraktı bile. Ancak bana göre bunda şaşılacak
hiçbir şey yok ve Türkiye Cumhuriyeti standartlarına son derece uygun
bir durum. Ve bence bu durum, Türkiye’de zaten yıllardır vuku bulan,
Türkiye’deki “kalbur” üstü ve derin düşünen kesimin çocuklarının
faydalandığı, hiç de acemice olmayan bir sistem bu. Bu durumu
hükümetlerle ilişkilendirmek de son derece saçma olurdu. Çünkü
hükümetlerin aslında “ HÜKÜM ET!” emrinin bir sonucu olduğunu milletimiz
yavaş yavaş öğrenmeye başladı. Hüküm et emrini verenler, nasıl ki
eğitim sistemini bu derece iğrenç, sınav sistemini bu derece kalitesiz
ve zorlayıcı hale getirdiyseler, pek tabii ki bu zorlayıcılık ve
iğrençlikten uzak tutmak isteyecekleri öğrenciler de olabilecekti.
Nasıl
ki, ailecek işledikleri vahşi cinayette bile kayırılan kişiler, yine
kendi işledikleri, ülkemizin gençlerinin geleceklerini vahşice öldürme
cinayetinde de kayırılacaklardı. Bu kaçınılmazdı.
Bizlerse hala durumu periyodik olarak vuku bulan iktidar dönemlerine bağlamaya
çalışıyoruz. Bundan üç dönem önce tablo böyleydi, biz enkaz aldık, bunu
şimdi şu hale getirdik gibi söylemler, ve bu söylemlere inanmak ya da
inanmayıp, sandık başında siyasi iradeyi değiştirebileceğine inanmak,
bence Türkiye Halkı’nın en acınması gereken zaaflarından birisi.
Hükümetler değişse
de, değişmeyen, kümülatif olarak artan ya da azalan bazı şeyler var.
Ülkenin dış borçları, bu borçların katlanarak büyüyen faizleri, hayali
ihracat yaparak devleti direkt olarak soyan firmaların sayıları, dışa
bağımlılık yüzdemiz, vergiler, vergi kaçakçılıkları, işsizliğimiz,
petrol fiyatları, su, elektrik, doğal gaz fiyatları gibi onlarca unsur
durmadan ve acımasızca artıyor. Bir de ülkemizin güzide kenti ve bence
asıl başkenti İstanbul başta olmak üzere, kıyı şeritlerimiz ve sınır
bölgelerimizdeki, yabancı insan sayısı; hızla artıyor. Devlete hizmeti
ve laiklik düsturunu ilke edinmiş olan Protestan Kiliseleri ve bunlara
bağlı çalışıyor olan apartman dairesi kiliseleri de kültür mantarı gibi
çoğalıyorlar.
Huzur, refah, özgürlüğümüz,
paramız, haklarımız, sahip olduklarımız, sahip olabilme ihtimallerimiz,
ahlakımız, zekâmız, farkındalığımız, şerefimiz, haysiyetimiz, gün
geçtikçe daha da azalıyor ve kaybolma seviyesine geliyor.
A.B.D.’nin bastığı
dolarlara hesap soran yok nasıl olsa, bilinen limanlardan, bilinen
gemilerle, birkaç konteynır taze basılmış dolar gönderdiğinde, durumun
hem üstte saydığım gibi olmasını sağlayanları, aynı zamanda yokmuş gibi
görünmesini sağlayanları satın alması birkaç dakika sürmüyor bile. Eş
zamanlı olarak İngiltere’nin de kıs kıs gülerek beş çayını yudumlamasını
da unutmamak lazım.
Demokrasinin varmış
gibi göründüğü ancak hiçbir zaman var olmadığı ülkemizde, her seçim
dönemi, ya sahte istikrarın peşinden gidiliyor, ya da yeni çözümler
bulunmaya çalışılıyor. Bir süre önce kim ve ne olduğunu unutturanlar,
gün geliyor, vatandaşın hakkını-hukukunu savunmaya yelteniyor. Bir
raptiye bile üretmemizden hazzetmeyenler, ülke halkı gelişemesin,
mümkünse hep gerilesin, ya da yerinde saysın diye, önümüze attıkları
basit oyunlarla bizleri kandırdığını sanıyorlar. Gençlerimizi;
yani onlar için en büyük tehdidi, yüzlerce oyunla saf dışı bırakmaya
çalışanlar, henüz satın alınmamış namuslu halkı, beyin hücrelerine
varana kadar soyanlar, biz onları yeniden topla tüfekle kovmadığımız
sürece burada olacaklar. Ne seçimle seçtikleriniz bunu engelleyebilecek,
ne suskunluğunuz. Ne zaman ki ülkesine adım atabilmek için zorlu
vizeler ve mülakatlar ortaya koyan Avrupa ülkeleri, İngiltere, Amerika
gibi ülkelerin bize gelecek olan vatandaşlarına, aynı vizeleri
uygulamaya başlayıp, aynı mülakatlara maruz bırakıp, ülkemize ne için
geldiklerini ve maksatlarının ne olduğunu sorar hale gelirsek, işte o
zaman bir şeyler düzelmeye başlıyor diyebilirim.
Bundan
öte, seçsek de seçilsek de durum şimdi olduğundan daha iyiye
gitmeyecek. Ancak ben bunu pek de dert etmiyorum; biz kurtulmasını bilen
ve başarabilen bir milletiz. Daha önce de kurtulduk. Demek ki yeterince
kurtulamamışız ki, bu ucuz oyunlarla bizleri ele geçirmeyi
hedefleyenler, ilk günkü hedeflerinden bir an olsun sapmamış olanlar,
aslında Anadolu Kültür Başkenti olması gereken İstanbul’u, Avrupa Kültür
Başkenti olarak gösterecek kadar ileri gidebiliyorlar. Avrupa’nın
kültürü Roma-Bizans ve başkenti Constantinopolis hazzını inceden
yaşamaya başladılar bile. Ve bunu gözlerimizin içine baka baka
yapıyorlar. Gülse Birsel, Avrupa Yakası dizisinde, Anadolu halkını hangi
kategoriye soktuğunu Burhan Altıntop karakteriyle açıklamıştı.
Üniversite okumuş, idari müdür seviyesine bile gelse, Anadolu insanı,
Anadolu insanı olmaktan öteye gidemeyen olarak gösterilmişti.
Oysa ki Anadolu insanı,
dünyanın 2/3’sine hükmetmişti ve ziyadesiyle ilerlemişti. Bunu
yaparken, Türk, Laz, Çerkez, Kürt, Abhaz ve sayamadığım onlarcası tek
bilek tek yürek olarak yapmıştı.
Türkiye’yi kaos içinde bırakıp
yavaş yavaş bizi ele geçirenler, yarattıkları kutuplaşmalarla,
yıllardır kavga gürültüyü eksik etmeyenler daha önce Texe Marrs’la da
yaptıkları gibi, hesapta korku salmaya çalışıp, “bakın biz nerelerinize
kadar sızdık” tarzı , kendi şakşakçılıklarını yapan adımlarını eğitim
sistemi dahil atmaya devam etseler de, unutmayın genç gençtir. Sadece
hakkı yenilen 1.700 bin genç bile, sizi tarihe gömmeye yeter!..
Nurettin Yılmaz Koçak
Nurettin Yılmaz Koçak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.