19 Mart 2012 Pazartesi

Sömürü ve Özgürleştirme

Sömürü ve Özgürleştirme


Savaşlardan çok detaylı bahsetmeye gerek kalmadan akla ilk önce I. ve II. Dünya savaşları gelir. İtilaf devletleri  İttifak devletleri derken, bir sürü ülke girdi bu savaşlara. On binlerce insan öldü. Hesapta Kutsal Roma Germen İmparatorluğu birliği dağıldı, İngiltere, Fransa sömürgecilik alanında hızla güçlenirken, Almanya bunların gerisinde kaldı. En yakın tarihte A.B.D. Irak’ı özgürleştirmek için Irak’a girmişti, oysa ki, İngiltere bu özgürleştirme işlemini I. Dünya Savaşı’nda ziyadesiyle yapmıştı. Oysa ki ne I. ne II. Dünya Savaşlarında, tek bir tane bile toprak kaybı, sınır değişikliği durumu meydana gelmemişti.
Mevcut kaos içerisinde hesap soramayacak yerlerin yönetimleri ele geçirilmiş olsa da, Haçlı orduları görünürde hem kaybeden hem de kazanan olmuşlardı. Ama asıl kazananlar tabii ki perde arkasındakilerdi. Ulu önder Atatürk tarafından kararlaştırılmış olan, Osmanlı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’ni  buna katmıyorum. Ama tek katmayan ben değilim. Şaşırtıcı bir şekilde II. Dünya Savaşı da Türkiye Cumhuriyeti’ni içine katmamıştı. Perde arkası düzenin, devletler üzerindeki hakimiyetini sınadığı bu iki büyük insan katliamı vakasından ikincisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti yoktu. Bir tür Hacivat-Karagöz oyunu oynanırmışçasına, hep bir perde vardı, perdenin arkasında kuklayı oynatanlar ve perdeyi izlerken birbirlerini katleden, bunu yaparken sebebini bile bilmeyen izleyiciler. İzleyiciler kelimesini bir önceki yazımda da kullanmıştım. Günümüzde de izleyiciliğin, dolaylı ya da direkt ölümlere neden olduğu aşikar. Bunu ilerleyen satırlarda anlatacağım…

Şimdi özgürleştirici A.B.D. ile ilgili yine aynı ülkenin ürettiği birkaç çizgi dizi linkini sizlerle paylaşacağım:

Amerika’nın, Ortadoğu toplumlarını özgürleştirdiği,  Irak faşizmi ve İkiz Kuleler terörizminin sorumlusu tuttuğu Afganistan ülkelerinin başrol “figüranları” yine kendi yapıtları olan bu çizgi dizilerde gayet samimi şekilde gösteriliyor. Gösterildiği üzere her ikisi de gayet özgür Amerikan vatandaşları. Hiç de İslami terörizm ve faşizm işlermiş gibi bir halleri yok…
 Bu çizgi dizileri hafife almayın. Dünya üzerine, ülkemiz de dahil milyonlarca izleyicisi olan A.B.D. yapımı çizgi diziler bunlar. Ülkemizde Mustafa Topaloğlu’nun  yaptığı “Obama” şarkısını bile F.B.I. tarafından gözleme alan A.B.D’den bahsediyorum. Ülkelerinde şu anki başkanları dahil herkesi ti’ye alan diziler, Osama Bin Laden’in, espritüel bir Amerikan vatandaşı olduğunu, Saddam’ın (hesapta idam edilemeden yıllar önce), yarattıkları şeytan figürüyle, yatakta yapay dildo ile oyun oynayan, hesapta idam edildikten yıllar sonra da, aynı şeytana, “ben seni öldürmemiş miydim?” dedirtip, hala yaşıyor olduğunu gösteren A.B.D. dizileri bunlar… Bilindiği üzere Saddam’ın 20’nin üzerinde dublörü vardı. Bugünlerde Allahuekber diyenle Şeytanuekber diyeni ayırmak pek bir zor. Bir de 24 dizisi var. Link vermeye gerek duymuyorum. 2007 yılında gösterilen dizide Wayne Palmer adındaki siyahi başkan rolünün iktidarında, onlarca terörist saldırıya maruz kalıyor Amerika. O yıllarda henüz başkan siyahi değil. Dizinin yazarları son derece ileri görüşlü olacaklar ki; 4 Kasım 2008’de yapılan başkanlık seçimlerinde Barack Hussein Obama’nın seçileceğini hissedip, aylar, belki yıl öncesinden dizi çekip başkanı siyahi yapmışlar.

Yine aynı Amerika, Discovery Channel’daki Ultimate Weapons (Gelişmiş Silahlar) belgeselinde, Irak’ı özgürleştirirken kullandıkları  silahları ve bombaları “en iyi 10” listesi gibi iğrenç bir listeyle sergiliyor.
Özgür ve demokratik Amerika’yı çok eleştirir bir girizgah oldu bunun farkındayım. Ama güzel ülkemin bazen azınlığının bazen çoğunluğunun yaptığı gibi yapıp da, “kahrolsun Amerika” demeyeceğim. Amerika dediğin Türkiye, Türkiye dediğin Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya. Yok yok şaşırmayın. Almanya kaybetti belki zamanında ama şu an Avrupa’nın en güçlü ekonomisi. Ne de olsa ‘Alamancılarımız’ var deyip böbürlenmeliyiz belki. Cem Yılmaz’ın güzel bir esprisi vardı; “ aşçı bahçıvanı, bahçıvan uşağı, sonra hepsi uşağı” diye… Bizim burada yerleşeceğimiz en iyi konum sanıyorum ancak “uşak” olurdu. Ege’deki Uşak’tan bahsetmiyorum ama…
Kahrolacak bir şey varsa; o da pek tabii ki bizleriz. Gayet güzel kahroluyoruz da. Rahmetli Barış Manço’nun bir yapıtı vardı; ‘Kendimi Hıyar gibi Hissediyorum’ diye. Son günlerde beni en iyi anlatan şarkı bu…
Televizyondaki dizilerde “Büyük Sırlar” dönerken, başrol kahramanımızın ismi nedense Ayşegül oluyor. Lider ruhlu, kodum mu oturtan, çevresindekileri parmağında oturtan bir genç kızımız, aynı zamanda nevi şahsına münhasır. Ayşegül ismi ülkemizde en sık kullanılan 67.isim ve 189,877  kişi bu ismi taşıyor. İsmin diğer detaylarına girmeyeceğim. Demek ki, Hülya Avşar’lar, Ahu Tuğba’lar, Serpil Çakmaklı’lar, Müjde Ar’lar kızlarımızı özgürleştirmeye yetmemiş. En azından 189,877 Ayşegül, dizi karakteri Ayşegül’ü örnek alsa; dizi amaca ulaşmış demektir. Alkol kullanım yaşı 24’e çıkarken, her ilde bir üniversite hedefiyle, evlerinden uzak özgürce eğitim görüp, diskalifiye diplomalarıyla hiçbir halt olamayan kuş kadar özgür gençlerimiz kesmemiş olacak ki, Ayşegül; gençlerimize özgürlük aşılıyor.
Güzel ülkemin denetleme kurulu da, uyarılmasına rağmen, 14 yaşındaki genç kızın alkolik olarak gösterilmesine müdahale bile edemiyor. Denetleme kurulunu kim denetliyor açığa çıkıyor elbette.
Ne denli özgürleştirildiğimizi anlatacak daha onlarca örnek çıkacakken, bu kadarı bile mideme kramplar girmesine neden oluyor. Özgür kramplar giriyor mideme. İrademle onları durduramıyorum. İrademle, içimdeki kini de durduramıyorum.

Birilerini özgürleştirmenin manipülasyonla olduğu nerede görülmüş? Bir milleti özgürleştirmenin, ağır silahlarla, bombalarla olduğunu sizlere kim öğretti? Tüm bunları geçtim, insanların gözlerinin içine tek gözünüzle(televizyon) baka baka, yalan seçimler, yalan haberler, yalan reklamlar, yalan haklar, yalan dostluklar, yalan kardeşlikler gösterme cesaretini kimden alıyorsunuz?
Hadi aldınız diyelim, sevdiğim bir Amerikan aktör olan Gary Oldman’ın oynadığı Bram Stoker’s Dracula filmindeki drakula mısınız? Ki o bile huzura ermek için ölmeyi istemişti. Ölümü hiç düşünmez misiniz?...


Nurettin Yılmaz Koçak 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.