Tatmin Olmadık
Bu tip vakalar ülkemizde ne ilkti ne de son olacak.
Karamsar bir tablo çizmemek tabii ki en doğrusu
ancak,karamsar tabloların,sahte gündemlerle gizlenmesinden ya da başka
bir çok bağımlılıklarımız nedeniyle bunların toz pembe görülmesinden de
bir fayda sağlayamayacağımız son derece açık.
Genç beyinlerimizin hala diriliğini
koruduğunu, hakkını savunmak için kısa sürede organize olabildiklerin
ve daha da önemlisi bundan KORKMADIKLARINI görüyor olmak gerçekten umut
verici.
İçinde gençler de dahil olmak üzere, tüm toplumumuzu ilgilendiren, şu ana kadar bir
araya gelinip dur denilmesi gereken onlarca olay meydana gelmişse de,
henüz kayda değer bir tepki, kayda değer bir hesap soruş gerçekleşmedi.
Korku kavramı ise, ülkemiz yöneticilerinden en alt tabakadaki insanımıza kadar çok geniş bir yelpazede hala en hakim duygu.
Çoğu zaman neyden ya da kimden korktuğunu bilmeden, yapması gerekenleri yapamaz, söylemesi gerekenleri söyleyemez hale getiriyor.
Oysa ki atlıyor olduğumuz bir konu var.
Sadece milenyum sonrası
süreci değerlendirdiğimizde, ülkemizde ve dünyada meydana geliyor olan,
huzursuzluk ve istikrarsızlık tablolarının tek bir ortak noktası var;
Kalleşlik…
Bir bireyin diğer
bireye kalleşlik yapmasının ana nedeni nedir diye sorarsak, bu
nedenlerin başında korkaklık cevabını alırız. Korkan birey, zarar vermek
istediği bireye kalleşçe zarar vermeye çalışır. Onunla yüz yüze
gelmeye, onunla mert bir şekilde hesaplaşmaya cesaret edemez. Çünkü
kökende ya haksız olduğunun farkındadır, ya da ana hedefinin kötülük
olduğunun bilincindedir. Dolayısıyla, bu davranışını bir şekilde
maskeleyecek olan ve göreceli olarak başarı şansını arttıracak olan
kalleşliğe baş vurur.
Dünya coğrafyasının
birçok yerinde ve tabii ki ülkemizde, karşılaşıyor olduğumuz
sıkıntıların ve kaotik süreçlerin de kaynağı tam olarak budur.
Kendilerini tüm insanlıktan üstün gören, ve onları kendilerinden ayıran bir takım insanlar, düşmanlıklarını genellikle kalleşçe yollarla gösterirler.
Hiçbir zaman ön planda olmazlar. Mutlak suretle kendilerini gizlerler.
Onlar bizleri yönetiyor olduklarını sandıklarımızın da yöneticileridir.
Öyle yöneticilerdir ki, hassas noktalarda kullandıkları
piyonları, daha üst noktalardaki piyonlardan, hiyerarşik olarak daha
alt sıralarda olsalar da, üst sıradaki piyonlar onlara emir dahi
veremez, hiçbir şekilde otorite uygulayamaz.
Onlar mutlaka borazanlarını özgürce öttürürler.
Onlara ne kanun dokunabilir ne sistem.
Bir firavun nidasıyla kameraların karşısına geçmekten, utanmadan demeç vermeye devam etmekten, insan üstü bir haz alırlar.
Ülkemizde
domuz gribi korkusunu, ecelimiz gelmişçesine bizlere verip, milyonlarca
doz aşı alınmasına sebep olanlar, bu durumun fiyasko çıkmasını gayet
güzel sindirip, görevlerine devam edebilme onurunu sürdürebilirler.
Hiçbir güç, onları istifaya çağırmaya ya da görevden almaya yeltenemez bile.
1 milyon 7 yüz bin öğrencinin
kabuslarına neden olan, geleceklerini karartan bir haysiyetsiz, ısrarla
istifa etmez. Hadi o etmez, üstleri ondan bunu isteyemez. Ya da
uygulayamaz.
İstanbul’da
şiddetli yağmurlarla tıka basan dolan barajların kapaklarını açıp
yüzlerce insanın katledilmesine neden olanlar, hala koltuklarında
oturmaya devam ederler. Çünkü İstanbul’da su fiyatlarını “fazla suyumuz
yok” deyip fahiş fiyata çıkartmışlardır artık. Pek tabii ki barajın
doluluğunu gizleyeceklerdir.
Zamanında
yasa dışı örgütlere peşkeş çektikleri kurumlardaki faaliyetlerini
unutup, şimdi adalet timsali hakkaniyetli insanlar gibi gösterirler
kendilerini.
28
Şubatın ardından kurulan kukla hükümet de bu sayılanlardan farklı
değildir. Milli değerlerimizin, toprak bütünlüğümüzün somut tehdit
altına girişinin temelleri bu dönemde atılmıştır.
İnsan zihninin bir bilgisayar gibi çalışmıyor oluşunun üzücü sonuçlarıdır bunlar.
Zamanında
travmalara neden olan durumlar ve bunların mimarları, zaman aşımıyla
unutulurlar, ve unutulduklarını anladıklarında da, hiçbir şey yapmamış,
hiçbir şeye neden olmamış gibi, kabarık koltuk altlarıyla yine
karşımızda beliriverirler.
Vaat bombardımanına kaldıkları yerden devam ederler.
Korkarlar. Korkaklardır.
Kendileri ya da millet tarafından seçilmemiş olan, dışarıdan atama danışmanlarına “sen de kimsin?” diye soramazlar.
En az kendileri kadar otorite sahibi oluşlarını sorgulayamazlar.
Korkaklar hep birbirlerinin arkasına gizlenir. Maske takar, makyaj yapar, kılık değiştirir. Bazen ansızın sırra kadem basarlar.
Korkak oldukları kadar, bu devletin insanlarının da korkaklıklarından ve sinmişliklerinden de eminlerdir.
Bu eminliğin verdiği sahte cesaretle, derebeyi gibi davranırlar.
Bizler de camları
her gün parlatılan, neon ışıklarla süslenen vitrine bakarak aldanırız. O
vitrini seyreder, o vitrin üzerinden yorum yapar, kararlar veririz.
O vitrini oluşturanların varlığı çoktan unutulmuştur.
Dost muhabbetlerinde her şeyin farkındayızdır, ülkeyi kurtarırız ama ülke hiçbir zaman kurtulmaz.
Şu gençler kadar yürekli olamadığınız sürece de kurtulamayacak.
Korktuğunuz sürece kalleşe zemin oluşturacak ve dolaylı olarak da olsa kalleş olmaktan kurtulamayacaksınız…
Korkunun ecele faydası olmaz…
Nurettin Yılmaz Koçak
Nurettin Yılmaz Koçak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.