19 Mart 2012 Pazartesi

Tatmin Olmadık

Tatmin Olmadık


Bu tip vakalar ülkemizde ne ilkti ne de son olacak.
Karamsar bir tablo çizmemek tabii ki en doğrusu ancak,karamsar tabloların,sahte gündemlerle gizlenmesinden ya da başka bir çok bağımlılıklarımız nedeniyle bunların toz pembe görülmesinden de bir fayda sağlayamayacağımız son derece açık.
Genç beyinlerimizin hala diriliğini koruduğunu, hakkını savunmak için kısa sürede organize olabildiklerin ve daha da önemlisi bundan KORKMADIKLARINI görüyor olmak gerçekten umut verici.
İçinde gençler de dahil olmak üzere, tüm toplumumuzu ilgilendiren, şu ana kadar  bir araya gelinip dur denilmesi gereken onlarca olay meydana gelmişse de, henüz kayda değer bir tepki, kayda değer bir hesap soruş gerçekleşmedi.
Korku kavramı ise, ülkemiz yöneticilerinden en alt tabakadaki insanımıza kadar çok geniş bir yelpazede hala en hakim duygu.
Çoğu zaman neyden ya da kimden korktuğunu bilmeden, yapması gerekenleri yapamaz, söylemesi gerekenleri söyleyemez hale getiriyor.
Oysa ki atlıyor olduğumuz bir konu var.
Sadece milenyum sonrası süreci değerlendirdiğimizde, ülkemizde ve dünyada meydana geliyor olan, huzursuzluk ve istikrarsızlık tablolarının tek bir ortak noktası var;
Kalleşlik…
Bir bireyin diğer bireye kalleşlik yapmasının ana nedeni nedir diye sorarsak, bu nedenlerin başında korkaklık cevabını alırız. Korkan birey, zarar vermek istediği bireye kalleşçe zarar vermeye çalışır. Onunla yüz yüze gelmeye, onunla mert bir şekilde hesaplaşmaya cesaret edemez. Çünkü kökende ya haksız olduğunun farkındadır, ya da ana hedefinin kötülük olduğunun bilincindedir. Dolayısıyla, bu davranışını bir şekilde maskeleyecek olan ve göreceli olarak başarı şansını arttıracak olan kalleşliğe baş vurur.
Dünya coğrafyasının birçok yerinde ve tabii ki ülkemizde, karşılaşıyor olduğumuz sıkıntıların ve kaotik süreçlerin de kaynağı tam olarak budur.
Kendilerini tüm insanlıktan üstün gören, ve onları kendilerinden ayıran bir takım insanlar, düşmanlıklarını genellikle kalleşçe yollarla gösterirler.
Hiçbir zaman ön planda olmazlar. Mutlak suretle kendilerini gizlerler.
Onlar bizleri yönetiyor olduklarını sandıklarımızın da yöneticileridir.
Öyle yöneticilerdir ki, hassas noktalarda kullandıkları piyonları, daha üst noktalardaki piyonlardan, hiyerarşik olarak daha alt sıralarda olsalar da, üst sıradaki piyonlar onlara emir dahi veremez, hiçbir şekilde otorite uygulayamaz.
Onlar mutlaka borazanlarını özgürce öttürürler.
Onlara ne kanun dokunabilir ne sistem.
Bir firavun nidasıyla kameraların karşısına geçmekten, utanmadan demeç vermeye devam etmekten, insan üstü bir haz alırlar.
Ülkemizde domuz gribi korkusunu, ecelimiz gelmişçesine bizlere verip, milyonlarca doz aşı alınmasına sebep olanlar, bu durumun fiyasko çıkmasını gayet güzel sindirip, görevlerine devam edebilme onurunu sürdürebilirler.
Hiçbir güç, onları istifaya çağırmaya ya da görevden almaya yeltenemez bile.
1 milyon 7 yüz bin öğrencinin kabuslarına neden olan, geleceklerini karartan bir haysiyetsiz, ısrarla istifa etmez. Hadi o etmez, üstleri ondan bunu isteyemez. Ya da uygulayamaz.
İstanbul’da şiddetli yağmurlarla tıka basan dolan barajların kapaklarını açıp yüzlerce insanın katledilmesine neden olanlar, hala koltuklarında oturmaya devam ederler. Çünkü İstanbul’da su fiyatlarını “fazla suyumuz yok” deyip fahiş fiyata çıkartmışlardır artık. Pek tabii ki barajın doluluğunu gizleyeceklerdir.
Zamanında yasa dışı örgütlere peşkeş çektikleri kurumlardaki faaliyetlerini unutup, şimdi adalet timsali hakkaniyetli insanlar gibi gösterirler kendilerini.
28 Şubatın ardından kurulan kukla hükümet de bu sayılanlardan farklı değildir. Milli değerlerimizin, toprak bütünlüğümüzün somut tehdit altına girişinin temelleri bu dönemde atılmıştır.
İnsan zihninin bir bilgisayar gibi çalışmıyor oluşunun üzücü sonuçlarıdır bunlar.
Zamanında travmalara neden olan durumlar ve bunların mimarları, zaman aşımıyla unutulurlar, ve unutulduklarını anladıklarında da, hiçbir şey yapmamış, hiçbir şeye neden olmamış gibi, kabarık koltuk altlarıyla yine karşımızda beliriverirler.
Vaat bombardımanına kaldıkları yerden devam ederler.
Korkarlar. Korkaklardır.
Kendileri ya da millet tarafından seçilmemiş olan, dışarıdan atama danışmanlarına “sen de kimsin?” diye soramazlar.
En az kendileri kadar otorite sahibi oluşlarını sorgulayamazlar.
Korkaklar hep birbirlerinin arkasına gizlenir. Maske takar, makyaj yapar, kılık değiştirir. Bazen ansızın sırra kadem basarlar.
Korkak oldukları kadar, bu devletin insanlarının da korkaklıklarından ve sinmişliklerinden de eminlerdir.
Bu eminliğin verdiği sahte cesaretle, derebeyi gibi davranırlar.
Bizler de camları her gün parlatılan, neon ışıklarla süslenen vitrine bakarak aldanırız. O vitrini seyreder, o vitrin üzerinden yorum yapar, kararlar veririz.
O vitrini oluşturanların varlığı çoktan unutulmuştur.
Dost muhabbetlerinde her şeyin farkındayızdır, ülkeyi kurtarırız ama ülke hiçbir zaman kurtulmaz.
Şu gençler kadar yürekli olamadığınız sürece de kurtulamayacak.
Korktuğunuz sürece kalleşe zemin oluşturacak ve dolaylı olarak da olsa kalleş olmaktan kurtulamayacaksınız…
Korkunun ecele faydası olmaz…


Nurettin Yılmaz Koçak 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Görüş ve düşüncelerinizi küfür, hakaret içermeksizin iletebilirsiniz.