31 Mart 2012 Cumartesi

Annan'ın Planı


Annan kim abi?

Kofi Annan.

Yanlış koymuşlar adını, Kofti Annan olmalıydı.

Ne kadar akıl dışı bir yüksek zeka ile planlandığını siz düşünün artık olup bitenlerin.

Bölge devlet başkanları, ABD, ve Birleşmiş Milletlerin çözemediği kangreni, bağlı olduğu locaya "artık nolur beni bırakın da emekliliğimi yaşayayım" gözleriyle bakan bir fosil mi çözecek?

Çok kısa süre önce, Angelina Jolie'yi getirmiştiniz ya, Davut'un kızı rolünde, yine gönderin onu bölgeye, çıplak olarak. Din falan sorun değil, oradaki olup bitenlerin de dinle bir ilgisi yok zaten.

O kadar dar bir hafızamız var ki, çok kısa süre önce, Suriye ile sınır bölgemizdeki mayınları temizlemesi için, ihaleyi İsrail kökenli bir firmaya vermiştik.

Bu ne demek oluyor?

Sınırdan aşağısına komple İsrail hakim.

Eset güçleri ve muhalifler diye birşey yok.

Libya'da, Irak'ta uygulanan sistemin aynısı şimdi Suriye'de.

İnandırıcı olsun diye verilen haber görüntüleri dandik cep telefonu kameralarıyla çekilmiş, her patlamadan sonra geriden gelen bir Allahuekber sesi.

Neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?

Bögedeki en güçlü silah ve mühimmat üreticisi kim?

İsrail.

Demokrasi ve özgürleştirme adı altında orada bulunan ikincisi kim?

ABD.

Eset cebinden mi çıkarıyor silahları, bombaları, ya da muhalifler?

Çakal ordusu sizi.

Annan planıymış, ona destek veren ülkelermiş, bilmemneymiş.

Arap görünümlü İsrail askerleri, kuş avlar gibi sivil avlayacak, bunun adı çatışan Eset taraftarları ve muhalifler olacak.

Şerefsizler sizi.

Kaostan orgazmik bir haz alıyorsunuz değil mi?

Birbirini doğrayan insanlar, sağ-sol diye birbiriyle çatışan insanlar, dinci-dinsiz diye birbiriyle çatışan insanlar, o veya bu nedenle birbiriyle kavga eden insanlar, sizin eğlenceniz ve gelir kapınız değil mi?

3 . Dünya Savaşı mı çıkaracaksınız?

Eh haydi ne duruyorsunuz?

İran nükleer silah geliştirmiyor, İran'da "siz" nükleer silah geliştiriyorsunuz.

Yahu, anlamakta zorlanıyorum ve çok da gülüyorum.

Son zamanlarda türedi ya, "Ortadoğu Uzmanı", Stratejik Araştırmalar vs zırvalıkları.

Necisiniz dayı siz?

Ne tür bir uzmanlık alanı bu?

Ben de Avrupa uzmanıyım o zaman.

Avrupa'da, önceden olduğu gibi, Protestan Katolik çatışması başlayacağı kokusu alıyorum.

Araya zaten vuku bulmakta olan, Aryan Irkçılığını da ekleyelim.

Çok karışacak Avrupa.

Sarkozy yanlıları ile muhalifler birbirine girecek.

Çok sayıda Fransız Yahudisi, Alman Neo- Naziler tarafından katledilecek.

Onların da eli armut toplamayacak.

Koyu kökten Yahudiler de, Avrupa'lı beyazların bolca bulunduğu yerleri hedef alabilir.

Ama dert değil. Biz de Kemal Derviş'i yönlendiririz.

Kemal Planı ile meseleyi çözeriz.

Birkaç milyon masum sivil ölür belki ama, sorun da çözülür.

Bu uzmanların ve yorumcuların, köşe yazarlarının yaptığı gibi, atış serbest nasıl olsa.

Canlı bağlanabilirsin bana Haber Turk!

Tam isteyeceğin türden açıklamalar yapabilirim.

Kırım Kongo kanamalı ateşinden ölesiceler sizi...


Nurettin Yılmaz Koçak 

19 Mart 2012 Pazartesi

Suriye'den Girelim İsrail'den Çıkalım

Suriye'den Girelim İsrail'den Çıkalım

Şaka değil. Ciddi söylüyorum.

A.B.D. zaten bölgedeki kaosu durdurabilmek için yıllardır bunu yapmıyor mu?

Onu da arkamıza alırız isterse, dilerse karşımıza alırız.

Ne yani Amerika girip de, bombaları yağdırırken, silahsız kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi öldürürken, adı "demokrasi getirme, özgürleştirme" oluyor da, biz girince mi barbarlık olacak?

Üstelik bizde savaş ahlâkı da var, üstte saydıklarıma ilişmeyiz. Sadece yönetimi ve toprakları resmen ele geçiririz. Kaosu durdururuz. Gerçekten "özgürleştiririz".

Bunu yaparken bir koldan da iç temizliğin gerçekleşmesi gerekecek tabii ki.

Zor olmayacaktır diye tahmin ediyorum, saflar zaten belli olur.

Sömüren halk da kendini bilir, sömürülen de.

Cephane stoklarını eritebilmek için, dağı taşı bombalamaktan iyidir.

Amerika'nın özgürleştirmedeki başarısızlığı ortada. Yıllardır sadece masum insanlar ölüyor.

Bir de biz deneyelim özgürleştirme işini.

Orduysa ordu, askerse alâsı var.

Yetmedi mi artık sizce de, öğrenilmiş çaresizlik psikolojik saldırısına boyun eğdiğimiz?..

Sıkılmadınız mı?

Yeni aldığınız HD televizyonlarınızda, umutsuzlaştırma ve köreltme harekatı yerine, yaşama dair manüpilasyonsuz şeyler izlemek istemez misiniz?

Eski yılların, bu yıllara göre göreceli saflığını özlemediniz mi?

Kurtların kan dolu, hırslı gözlerine bakmaktan yorulmadınız mı?

Sağımızda solumuzda işgal altında topraklar, sabit bir kaos, düzenli toplu ölüm haberleri, bazen çatışırken, bazen kaza eseri, yok yere ölen askerlerimiz. Ölen masum insanlar.

Göz yaşını analar durduracak diyorlar ya.

Göz yaşları durdurulurken, o analar, üşenmeden cepheye gelirler. Aş da taşırlar, cephane de.

Baksanıza bir geçmişinize!

En azından evlatları ve kendileri, onurlu olarak öldüler...


Nurettin Yılmaz Koçak 

What The Hak

What The Hak



Aslında boşuna kızıyoruz Başbakan'a.

Dindar nesil istedi, bu hedefini açıkça dile getirdi diye.

Hasan Mezarcı diye bir zat vardı bir zamanlar.

Atatürkçülük'ün, Laiklik'in aleni karşıtıydı.

Pat bir gün, İsa Mesih oluverdi.

Hali hazırda da Almanya'da 'İsa'lık' yapıyor.

Yani boşuna beklemeyin İsa çoktan geldi, Almanya'da. Gidin öpün elini, Harun Yahya ve diğer şaklabanlar.

Demem o ki; Başbakan belki de, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı "İslamcılık" oyununu gözler önüne sermek adına sarf etti bu sözleri.

Daha Başbakan, 'dindar nesil' telaffuzunu kullanmadan çok önce, tüm tv kanalları İslami yayına başladılar bile.

Stüdyolar tarihlerinin en kosmopolit karelerini kaydetti.

Bir tarafta vur patlasın çal oynasın, bir taraftan gelen kesintisiz şehit haberleri, tüm bunların üstüne, dini vecibe patlatan hocalar, kanal kanal dolaştırılmaya başlanmadı mı?

Moda olmadı mı, Kur'an'dan söz etmek, her gün hadislerden bahsetmek, aralarda, Tuttu Fırlattı çalmak?

Nasıl bir sentez bu?

Muhteşem Yüzyıl ve benzeri bilinç altı ve üstü telkinlerle, Türkler onure ediliyormuş gibi gösterilirken, tarihin en derin alay projesi yürütülmedi mi?

Savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum buradan, dizinin temalarının ve müziklerinin incelenmesi için. Bir milletin geçmişiyle ve bugünüyle, yani kişilik haklarıyla alenen dalga geçildiği için.

Hayatın Şifreleri diye, bir ton şaklabanlıkla, aslında neyin şifreleri çözülmekte?

Hayatın Şifreleri'nde çıkan Haham, neden önümüzdeki yüzyılda, dünyanın 3/4'üne İslam hakim olacak dedi?

Şimdilerde, İsa ve Mehdi bekleyenlerin, İslam kıyametten önce "nurunu tamamlayacak" dogmasıyla bir bağlantısı olabilir mi?

Sorulur mu?

Doğrudan hem de...
Nurunu tamamlayan tamamladı efendiler.

Artık kendi canınızın, malınızın, ruhunuzun nurunu kurtarabiliyor musunuz ona bakın.

Bakın şaklaban Harun Yahya çıkıyor, eskort kızlarıyla, cicili bicili oynaşıyor tv karşısında onlarla, elektronik müzik açıp dans ediyor ettiriyor. Kafaları da güzeldir mutlaka.

Ve bunu bir tv kanalı üzerinden yapıyor.

Ne demişlerdi geçenlerde Atv için, satılacak falan.

Sansasyonel bir şeymiş gibi.

Harun Yahya ve benzeri şaklabanların, normal tv kanallarından çok, İslami görünümde onlarca kanalı var uydu üzerinde yayın yapan.

Onların açılışlarını, satılışlarını da sansasyon yapsaydınız ya!

El Cezire ne kadar Arap ise, bu İslami kanallar da o kadar İslami.

Tek bir dertleri var, Hıristiyan Batı ile birlikte, Türkiye'de de, Sahte İslam ve Osmanlı başlıkları altında, İsa ve Mehdi bekletmek.

Düz mantıkla çürütün bu şaklabanları.

Bugün dikkatsiz bir sürücü ezse, beynini yola boya yapsa, "dur ben İsa bekliyordum" diyebilecek misin?

Hayır.

O zaman sana din satanları, seni onure ediyormuş gibi görünüp senle dalga geçenleri, fişle. Belirle.

Ve bir zahmet duruş sergile.

Facebook'da, orada burada, video paylaşıp gülmekle meseleler hallolmuyor.

Tepkini ortaya koy.

Ve hepsinden önemlisi, korkma!

Mekan cennet Mehmet Âkif Ersoy, 'Korkma!' diye seslenmiş sana ilk.

İsa da gelse, Mehdi de gelse, seni yerinde bulamayacakları gerçeğini atlama.

Korkunun ecele faydası olmadığını unutma!..


Nurettin Yılmaz Koçak 

Pagan Dünya

Pagan Dünya

 

En azından son 100 yıldır, Paganizm'in dünyayı doğrudan yönettiğini söylesek, çok da yanılmış olmayız sanırım.

Baksanıza bir çevrenize, semavî dediğimiz dinlerin tamamında, adlarına mezhep vesaire denip, cart diye bölünmeler yaşanmış. Teklik üzerine kurulu olan dinler, bir anda çokluk üzerine kurulu dinler haline gelmiş. Herkes kendine göre doğrular tanımlamaya başlamış. Ve ardından bu doğruların doğru olduğunu savunanların takibiyle gelişmiş, büyümüş. Kimse durup da bir dakika bile düşünmemiş. Bir şekilde savunucusu olmuş, ailesinden gelenin...

Bu bölünmeleri bir dış müdahaleye mi bağlamalıyız ya da insanın doğasında olan bozulma eğilimine mi onu net olarak bilemiyorum.

Ancak günümüze baktığımda, bozulma eğiliminin pek tabii ki katkısı olsa da, büyük oranda dış müdahaleye bağlı olduğunu düşünmekteyim.

İslâm, Hıristiyanlık ve Musevilik.

Bu üç semavî din de benzer bir etkiye maruz kalmış durumda.

İçlerinden sadece Kur'an, kıyamete kadar bozulmayacağını garanti ediyor. Diğerlerinde ise, daha çok sonradan gelecek sahte dinlere inanılmaması öğütleniyor. Yazık ki Kur'an, sadece kendisinin bütünlüğünün bozulmayacağını garanti ediyor, İslâm'ın kendisinin bozulmayacağını ise garanti etmiyor.

O nedenledir ki, Katolik Mezhebi, nasıl baskıcı ve zorlayıcı, kısaca "aşırı" ise, İslâm'da da aşırı uçlar belirmeye başlayacaktır son yüzyılda...

Misâl İran.

Görüntüde koyu bir İslâm, yani şeriat uygulayan ülke, aslında doğrudan satanisttir.

Ayetullah kelimesi, Arapça kökenli ve Allah'ın sözü anlamına geliyor. Tıpkı Hıristiyasnların, İsa'ya Allah'ın oğlu, yani Rab demeleri gibi, İran da, bir insanın ağzından çıkanlara, Allah'ın sözü olarak bakıyor. Yani otomatik olarak İslâm dışı kalıyor.

Haç figüründen tutun, bayrağımızdaki ay yıldıza kadar, ülkücülerimizin yaptığı bozkurt işaretine kadar, kurban bayramlarından sonra, kapılara asılan inek kafataslarına, şans getirmesi için medet umduğumuz nala kadar, her şey Paganizm kökenli.

Paganizm çekirdek yapı olarak başta İngiltere olmak üzere, tüm 3 çizgili ve haçlı bayraklara dağılmıştır. Yıldızlı bayrakların tamamı, yönetilen, sömürülen ülkeleri oluşturur. Bunlardan ay da içerenleri, müslüman sömürgelerdir.

Son derece iyi gizlenmiş olan bu yapı, milenyum sonrası, kendisini sıkça lanse etmeye başlamışsa da, beyinler artık bunu kanıksadığından, lanse edilmesi de bir anlam ifade edememektedir.
Tanrı olarak doğrudan gücü, yani parayı seçmiş olan bu öğreti, aslında daha çok şeytana tapmaktadır.

Süleyman'ın cinlerinden, Mad Arab'ın ölü canlandırma yeteneklerine kadar, tümünü ellerinde tuttuklarına inanmaktadırlar. Bu bizar ve hasta ruhlu bakışın verdiği konsantrasyonla da, yer yüzündeki neredeyse her şeyi, kendilerine göre yeniden dizayn etmişlerdir.

Tıpkı eski bir Türkçe'miz ve eski bir İngilizce olması gibi...

İlk başta enerjiyi, milyonlarca insanı öldürmek pahasına ele geçirmek için her şey yapılmıştır.

Başarılı da olunmuştur.

Bunları yaparken, A.B.D. diye, aslında olmayan bir ülke dev paravan olarak kullanılmıştır.

Çünkü gizlenmek aslolandır.

Hitlerin yaptığı Yahudi katliyamı da, pagan olmayan kendince inançlı 'Musevileri' içermekteydi.

Cemaatçilik, mezhepçilik, şeyhçilik gibi kavramlarla da, İslâm, Hıristiyanlık ve Musevilik'ten kat kat fazla bölünmeye maruz kalmıştır.

Ve eğer cemaatinizi, diğer cemaatlerden bir şekilde ayırıyorsanız, siz de İslâm dışı kalmış oluyorsunuz.

Çünkü peygamberin kendisi bile böyle bir güçler ayrılığı ilkesi gütmediyse, cemaat olduğunu savunanların bunu yapması hadlerine olmayacaktır.

Meseleleri, enine boyuna incelemeye gerek kalmadan, sadece temel prensipleriyle çözmek mümkün. Çünkü açık bir şekilde maksatlılar...

Bir şekilde bunlardan birini seçip, güle oynaya yaşayınca demokrat olmuş olmayacaksınız. Meseleyi kökünden halledip, arındırdıktan sonra belki bu mümkün olabilir.

Ancak şu anki koşullarda, ciddi bir şuur yitimi yaşandığından, seçimleriniz size fayda sağlamayacaktır.

Bankalar size eşşek, tavuk, inek de dese, sizler onlara kendinizi sömürtmeye devam edeceksinizdir.

Gözünüzün içine bakarak sizi soyan telekomünikasyon firmalarına hadlerini bildirmeyeceksinizdir.

Sizi resmen eşşek yerine koyan siyasette, seçimler yapmaya devam edeceksinizdir.

"Tek" olup "iyi" olabiliyor musunuz?

Bu size yeterli olacaktır...  


Nurettin Yılmaz Koçak 

Fetih 2012

FETİH 2012


Fethullah Gülen bir kitap çıkarmış. CNN' de gördüm reklamını. Sloganı gerçekten ilgi çekici;

"O sizi okumaya hazır, siz onu yaşatmaya hazır mısınız?"

Bizleri okumaya hazır olan bir kitap söz konusu ve bizim onu yaşatıp yaşatmayacağımızı merak ediyor...

Yanılmıyorsam bundan 2 yıl önce, Web'de rastladığım bir site vardı, adı; jerusalembeast.com idi.

Sitede Bastian Damascus müstear ismi ile, ileriye dönük kaos mizansenleri çiziliyordu. Ne hikmetse bu sitede gördüm ben ilk, Suriye'de çıkacak olan kaosu.

Şimdilerde Başbakan, 'dindar' bir nesil yetiştirmekten bahsediyor ya. Kendisine bağlı Dış İşleri Bakanı'nın, hemen sınır komşumuz olan Suriye'deki 'dindar nesiller' çatışmalarıyla can hıraş uğraştığını göremiyor sanırım...

Bunu da geçtim, daha geçtiğimiz günlerde, Haçlı Ordusu'nun tüm mal varlığı kendilerine geri verildi. Binalar, konutlar, hanlar, hamamlar vs...

Devlet tüm kayıt ve denetleme kurumlarını elinde barındırıp, Türkiye'de konuşlanan, 'valla biz Müslümanız' oyuncularını nasıl göremiyor anlayamıyorum. Bu insanlar, tam da Başbakan'ın çizdiği dindar nesli tasvir edercesine; aralarında şimdiden Arapça selamlaşmaya, Hu çekmeye, hadis paylaşmaya başlamışlar. Görenin gözleri yaşarıyor. Cemalnur Sargut'u dinleyen, peygamber sanır hele. Kökende, kendi sapkın bazı inanışlarıyla birleştirdikleri, yeni trend bir din bu. Bizzat tanık olduğum bazı şeyler var ancak bunu ilerleyen yazılarda paylaşacağım.

Bir ülkenin başbakanı, üstelik bu devlet, "Ne mutlu Türk olana" diye değil, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diye kurulmuş; 'dindar bir nesil' sözünü tam olarak açmak durumundadır. Üstelik dünyanın en kosmopolit ülkelerinden birisi aynı zamanda.

Öyle sanıyorum ki Başbakan, Avrupa ve Amerika'nın bu konudaki stratejisini aynen uygulamalıyız demek istiyor. Onlar nasıl ki her filmlerinde, reklamlarında, öğretilerinde, en az bir Hıristiyanlık propagandası yapıyorlarsa, ve aynı zamanda modernlerse, biz de benzer olmalıyız diyor. Hem dindar hem modern olabiliriz diyor.

Oysa bu; baştan aşağı hatalı bir analiz. Başbakan bir noktayı atlıyor; Batı toplumunun yöneticileri, bu propagandaları, tamamıyle kendinden olmayanlar üzerine kuruyorlar, projelendiriyorlar, ve dört koldan uygulamaya geçiyorlar.

Şimdi siz, tıpkı Harun Yahya'nın, zaten müslüman olanlara müslümanlık öğretmeye çalışması gibi, kendi toplumunuza karşı, dindarlık çağrısı yapıyorsunuz.

Toplum asimile mi edildi yani? Dindar kelimesini genel kullanıyorsak, o zaman toplumun ateistleştiğini savunmuş oluyoruz Oysa girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nin bilim insanlarının büyük bölümü ateist. Yine yaman çelişki değil mi?

Son olarak kendi analiz hatama döneyim; olayları monarşik algılamak.

Dünyada neredeyse her ülkede, çoklu parlementolar varken, çoğunda demokrasi hakimken, toplumların, olup biten şeyleri doğrudan liderlere bağlamasını, bir tür hitabet fetişizmi olarak görüyorum. Bizim insanımız, hitap eden birine maruz kalınca sanırım büyüleniyor. Ardından olup biten her şeyi o isimler özdeştiriyor. Olursa o yaptı oluyor, olmazsa o yapamadı oluyor.

Oysa ki en üstte de olsalar, ne ülkemizde ne dünyada, o büyülendiğiniz isimlerin, zerre kadar inisiyatifleri yok. Kendileri ameliyat masasında iken bile, adına kararlar açıklanan bir sistemden bahsediyoruz.

Suriye ve diğer Arap ülkelerindeki katliamlardan liderler ne kadar sorumluysa, bizdeki gelişmelerden de lider o kadar sorumlu.

Katliamı durdurmak istiyorsanız, kendi toplumunuzu değil, Avrupa ve Amerika'yı dindarlaştırın efendiler...


Nurettin Yılmaz Koçak 

Ah Bin Ali Ah Bin Kunduz

Ah Bin Ali Ah Bin Kunduz


Üçüncü köprünün geçiş ücretleri açıklanmış; "3 $ + K.D.V." ...

Yine buna da şükür, eskiden Gayri Safi Milli Hasıla'ya varana kadar, hepsi Amerikan Doları üzerinden açıklanıyordu.

"Yap-İşlet-Sömür-Kazıkla-Zaten Bizim Devretmene Hiç Gerek Yok" sistemiyle ihale edilecek köprü için 3$ + K.D.V. , bağlantı yollarını kullanım için de, Kilometre başına 0.08 $ ödeyecekmişiz.

Eskiden Milli paramızın, maddi olmasa da, manevi bir değeri vardı. Ona zarar vermek, ona hor davranmak, bir tür vatan hainliği gibi algılanırdı. Milli servet diye bir tabir vardı bir zamanlar.

Paramızın hiçbir zaman 'millî' olmadığı zaten aşikâr. Amerikan Doları, ortalama 1.8 katlık değerliliğiyle, bizim paramız üzerinde onyıllardır bolca millî oldu ve olmaya da devam ediyor.

Yine Millî Görüş'ün önemli isimlerinden, Oğuzhan Asiltürk ( Hep şaşırmışımdır bu ismi yazarken, ne de güzel isim, insan kıskanıyor), Ergenekon'un A.B.D. Oyunu olduğunu söylemiş.

A.B.D. İran'a rahat girebilmek için, T.S.K.'daki "A.B.D. karşıtlarını" ayıklıyormuş...

Eş zamanlı olarak da, Hamas, Türkiye'de ofis açıyor. A.B.D. Karşıtlarını artık ülkücü ve sol mafya tetikçileriyle değil, Hamas tetikçileriyle ayıklayacaklar sanırım. Ne de olsa, şu sıralar aydınlanıyoruz.

Yine eş zamanlı olarak, soykırımdan toplu idam edilecek kadar suçlu olan bir ülkenin, kendilerine soykırım yapıldığı iddialarıyla gündem ve rota değiştiriliyor.

Ve yine eş zamanlı olarak, çipli pasaportlarımızın ihalesi, Fransa'ya veriliyor.

Çok değil birkaç ay önce İsrail'e özür diletecektik. Şimdi ise Musevi asıllı Can Bonomo'ya, Büyük İsrail jesti yapıyoruz.

Önceleri önemserdim, üzerinde durulası gelirdi.

Şimdi bu çorbanın kokusunu bile almaya çekiniyor insan.

Ya hu bu kadar mı karıştırılır her şey?

Bu kadar mı yitirdiniz kontrolünüzü?

Hani yap işlet devretti?

Ne 3 Doları, ne artı K.D.V.'si?

Dolarla mı maaş ödüyorsun sen, Sayın Bakan? Dolar üzerinden fiyat açıklamak, T.C.'ye yapılacak en büyük hakarettir. Sizi istifaya davet ediyorum.

Önceki iki köprünün masrafları çıktıktan sonra ücretsiz olacağı yalanını geçtik, tırmıkla para topladığınız yüzlerce şeyden sadece ikisinin gelirini aktarsanız, tüm boğazı köprüyle kaplarsınız, denizin içini de tünellerle.

Kendinizi bu kadar komik duruma düşürmeyin.


Nurettin Yılmaz Koçak 

Önce Yerli KOÇ Lazım

Önce Yerli KOÇ Lazım

Hızla büyüyoruz, gerçekten de...

Artık yerli bir otomobilimiz olacak.

A.K.P. Hükümeti'nin, "hurda" olarak toplattığı Hacı Murat'lar, yine yeni yeniden sahnede.

Muhtemelen isimleri de, Ilımlı GTS, Mehdix XL, Mele Avantgarde şeklinde olacaktır.

Otomobili, yerli KOÇ üretecekmiş.

Ben onların yerinde olsam, hiç zorlamadan, otomobile doğrudan DODGE ismini verirdim.

Zira bu markanın amblemi, KOÇ'a daha bir gider. Markanın da gideri olur böylece.

Birkaç yıl önce, Çin otomobilleri sansasyonu çıkarmışlardı.

"Sudan ucuz olacak, oyuncak araba fiyatına olacak" falan diye güzelce gaza getirmişlerdi milleti.

Çin otomobilleri piyasaya girdi ve evet ucuzdu.

Ya vergiler, harçlar, ötv, kdv, pkk, vs?

İşte onlar hiçbir zaman ucuz olmadı.

Zaten var olmaları başlı başına pahalı bir durumdu.

Katma değer, özel tüketim, güzel tüketim, niye tüketim, sıkıysa tüketim, ama mutlaka tüketim vergileri, bir ürünün, yerli ya da yabancı olmasından her zaman daha ön planda oldu.

Dışardan satın aldığımız için zaten kazıklandığımız şeylere, bir de vergi kazığı eklenince, kaymaklı kadayıf gibi bir şey oluyor.

Yerli KOÇ, İtalyan Fiat'tan, teknoloji satın alacak, TOFAŞ olarak burada üretecek. Bunun adı yerli üretim olacak.

Tıpkı yerli petrollerimizi A.B.D.'den yerli olmayan fiyatlara almamız gibi, ya da yerli KOÇ ve buna bağlı diğer yerlilerin, pahalı olan akaryakıta muadil olarak, LPG sistemler ve Gaz pazarlaması gibi...

Yanlış anlaşılmasın, bunların tümü yerli.

Yabancı olan bizleriz.


Nurettin Yılmaz Koçak 

Atatürkçülüğü Hacca Göndermek

Atatürkçülüğü Hacca Göndermek


Şu sıralar oluyor olan neredeyse tam olarak bu.

Bizler iki zıt kutbun çatışması olarak görsek de, Türkiye'de olan aslında, "bişeycilerin" yöntem değiştirmesinden başka hiçbir şey değil.

Oldum olası sorunlu gelmiştir bana. Sağcı, solcu, İslâmcı, Atatürkçü vesaire...

Son 100 yılımızı analiz etttiğimizde, bu bir şeycilerin, uzun yıllar, tâbi olduklarını savundukları şeyi, astronomik rakamlarla halka sattığını rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.

Dolayısıyla bize gerekenin "bir şeycilik" olmadığını öğreniyoruz.

Ancak romantik fanatizm iliklerimize o kadar işlemiş ki, toplumun büyük bir bölümü, neyi, neden savunduğunu ya da taraf olduğunu bilmeden bunu yapıyor.

Birçok ailede yaşlılara, oy vermesi gerektiği parti telkin edilirken, 'nokta nokta olan şekle mühürü bas anneciğim/babacığım' şeklinde gerçekleşmiştir.

Telkini alan da, veren de, hiçbir zaman neye ve neden oy verdiğini, meşhur deterjan reklamları sloganlarında sürekli dedikleri gibi 'derinlemesine' incelememişlerdir...

İşin daha da acısı, haritaların cetvelle belirlendiği sömürge ülke paylaşımlarının arkasından, seçilecek olan tüm seçenekler, zaten önceden seçilmiştir...

Toplumlar, tıpkı şans oyunlarından aldığı ya çıkarsa sahte umudunun bir benzerini, siyasette de her seferinde taşımaya devam etmiştir.

"Yok yok bu adamlar başka, en sonunda düzgün bir yönetim geldi" ; ağır yanılgı cümlesini her seçim dönemi kurmaya üşenmemişlerdir.

Çok sıradan, topu topu dört kelimeden oluşan tabiri caizse dandik bir oyunun, sürekli tekerrür ettiğini kimse görmek istememektedir.

Bunu da yine birçok sosyolojik ve psikolojik nedene belki bağlayabiliriz.

Malûm Türkiye'de de, birçok ülkede olduğu gibi, derin uyku projeleri, "tikir tikir" işlemektedir...

Açıkçası, bu noktadan sonra, toplum cephesinde herhangi bir değişiklik olacağına dair inancım, yok seviyesinde.

Üzerimizde dönen dandikliklerin de, en az bir 100 yıl daha tekerrür ettirilme hedefi de gün gibi ortada.

Yine de olur da, şu "çülüklerden, cılıklardan" bir gün hesap sorma havasına girerseniz; bilin ki o sorulacak hesabın karşısında, dünya üzerindeki hiçbir güç duramaz!


Nurettin Yılmaz Koçak 

Tiz Armageddon Başlaya

Tiz Armageddon Başlaya

 

Mayalar, Nostradamus, kehanetler derken, girdik meşhur 2012'ye.

Kılıçdaroğlu, 'yeri ve zamanı geldiğinde hapse de gireriz' diye giriş yapıyor, sıradaki kaos projesine.

Öncesinde de, Erdoğan için; ' sözleri, fezelekyi önceden bildiğini gösteriyor' demişti...

Bunca haber, bunca vaka, gündem gündem üstüne patlıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu bence ne zaman muhalefet yapmış olur biliyor musunuz?

                    Bu milletten yıllarca, vergi topladınız. Toplarken de sloganınız "vergileriniz size yol, su, köprü olarak geri dönecek" idi. Şimdi ise dünyanın en fahiş fiyatlarından bu hizmetlerin hepsini satıp, zaten vergiyle yaptığınızı iddia ettiğiniz şeyden yine fahiş vergiler alıyorsunuz. Bu düpedüz soygundur, bu millet yeniden Kurtuluş Savaşı mı başlatmalı?
                    Enflasyonu bahane edip, seri zamlar yapıyorsun, ancak gelir zammı yaparken aynı enflasyonu baz almıyorsun. Aradaki açığı vatandaş nasıl kapatacak?
                    Sağlıkta önce göz boyama düzenlemeler yapıp, ardından bunu da asıl hükümet olan TurkTelekom'a peşkeş çekiyorsun, bundan daha ağır darbe olur mu?
                    Darbe yapılacak senaryosuyla, Türk Ordusu'nu mahkum ediyorsun, geriye dönüp baktığında, bunun sürekli tekerrür eden bir plan olduğunu göremiyor musun?  Enver ve Talât'ın bayrağını devraldınız, göremiyor musunuz?

Atatürkçülüğü içeri atıp, yerine fatoculuğu getirmek mi Türkiye'nin asli ihtiyacı?

Başkomutan olacağı, ata soyundan gelen soyadından bile belli olan emekli Genel Kurmay Başkanı'nı içeri atmak başlı başına bir kaosken, kaos yaratacak olmakla suçlayarak bunu yapmak, ağır bir çelişki değil mi?

Sivil Anayasa adı altında, hiçbir zaman sivil olmamış olan Hıristiyan Batı'nın anayasasını, kişilik hak ve özgürlüklerin teminatı gibi gösterirken, bir yandan da, İranvari sahte İslam düzenini empoze etmek, haddini aşan bir cesaret değil mi?

Kendi halkına asıl köle muamelesi yapan bir sistemin yöneticileriyken, Suriye, Filistin gibi ülkelerin özgürlüklerine ön ayak oluyor ayakları, sizce de komik değil mi?

Tüm bu yapıyor olduğunuz haksızlıklara rağmen, yatağa kafanızı koyduğunuzda uyuyor olabilmeniz, vicdanlarınızın taşa dönüştüğünün en büyük ispatı değil mi?

Hepsinden daha önemlisi, tüm bu olup bitenlerin, yanınıza kâr kalacağını düşünmeniz, son derece talihsiz bir gaflet değil mi?..


Nurettin Yılmaz Koçak 

Kraliçe Çankaya'ya Gelsin

Kraliçe Çankaya'ya Gelsin


PTT, TurkTelekom olduğundan beri, PKK'dan farkı kalmadı.

Reklamlarında bile “Başkanım” diye hitap ediyorlar.

Ne başkanı bu; telekom?

Aleyhlerinde bunca dava varken, hala tüm yıl akşam 7'den sabah 7'ye bedava diyor.

İşte burada düşüyor jeton.

Adam 'başkanım başkanım' derken, devletin başkanının ne hükümet, ne muhalefet olmadığını bizlere gösteriyor. Kurtlar Vadisi'ni çeken kadronun aynısı çekiyor olacak ki telekom reklamlarını, dizide de PKK militanları, üstlerine “başkanım” diye hitap ediyorlardı. Göze batmayacak gibi değil...

Kanunları, hukuku, hakları tümden hiçe sayarak, sağmal inek gibi sağarken Türkiye'yi, devletin başkanının aslında, telekom, finans ve benzeri dev şirketler olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu devletin bir vatandaşı olarak, haberlerde artık siyasi parti haberlerini görmek istemiyorum.

Ben haberlerde, son 15 yıl içerisinde özelleştirilmiş, yeni açılmış  kurum ve kuruluşların gidişatlarını, firma politikalarını, kampanya belirleme süreçlerini, 4 defa 100 TL alışverişime 40 TL veren bonkörlüğün kaynağını izlemek istiyorum.

Ben Tv'de yalancı ekonomistleri, yalancı gündem yorumcularını da görmek istemiyorum.

“Arkadaş burası Türkiye, burada;

Sterlin : 2.94
Euro    : 2.44
Dolar  : 1.87 

...ediyorsa, burası asıl İngiltere'dir, burası asıl Avrupa'dır, burası asıl A.B.D.'dir diyecek kişileri izlemek istiyorum.

Çok düz bir mantık bu.

Bana sanayi devrimi falan demeyin, gelişim şu bu da demeyin.

Bir ülke bana parasını, benim paramın tam 3 katına satabiliyorsa, burada bir sorun var demektir.

Sorun yoksa da, Kraliçe, İngiltere'de romatizmalarını boşuna azdırıyor demektir.

İstikrar anlayışınız mı değişti bilemiyorum ama, bu gidişat beni çok fazla rahatsız ediyor.

Bankalar, telekom firmaları, TV kanalları, yalancı finans programları ve insanları.

Benim vizyonumda PKK bunların yanında sümüklü bir çocuk gibi kalıyor.

Bitiremediniz şu vasıfsız PKK oyununu.

Daha önceki yazılarımdan birinde dile getirmiştim.

PKK dediğiniz zaman, birçok “3 harfliyi de” işin içine katmalısınız.

İşte katmadığınız taktirde, her seçim dönemi birini seçtiğinizi sanarak sandığa gitmeye devam ettiğiniz taktirde, inanın bu günleriniz özleyeceğiniz günleriniz olacak.

Ya hu ey halk!

Bu kadar mı istikrarlısınız, nedir bu sessizlik?

Bu kadar mı çomak sokulmasın istediğiniz bir düzen yakaladınız da, bu iğrenç düzensizliğe istikrar deme yalanını sürdürebiliyorsunuz.

Görsel ve yazılı olarak, sizlere sunulan istisnasız her şey yalan.

Bu kadar mı inandırıcı geliyor?

Peki diyelim ki yalan değil ve ben bir paranoyağım.

Neden kraliçenizi Çankaya'da görmek için talepte bulunmuyorsunuz?


Bir dip öneri:

Fransa, Ermeni soykırımı yoktur demeyi yasakladıysa, biz de vardır demeyi yasaklayalım. Üstüne de hazmı arttırsın diye, Afrika soykırımı yoktur demeyi yasaklama kanunu ekleyelim.

Avrupa Birliği'nden sorumlu bakanlığı, çok sorumsuz bir bakanlık olarak görüyorum. Avrupa Birliği, parasını 2.44'ten giydiriyor bize.

Sayın Bakan, yanlış yere bakıyor olabilir misiniz?


Nurettin Yılmaz Koçak 

Ekonomik Önlem Bahane Reklam Şahane

Ekonomik Önlem Bahane Reklam Şahane


Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler ya hep.

Facebook, Twitter, Google gibi siteler, bildiğim kadarıyla ziyadesiyle kârlı firmalar. Bir kısmı sosyalleşme adı altında, antisosyal  kitleler üretirken,bir kısmı da yaşamsal alışkanlıklarımızın izini sürüp, voleyi nereden vururum hesapları yapıyor.

Herhangi bir markanın ismi zikredileceği zaman, ‘aman abi reklama girer’ patlatan sunucular, kesintisiz bir şekilde, Facebook, Twitter ve benzerlerinin reklamlarını yapmaya devam ediyorlar.

Aslında alışkınız çifte standartlara. Standart zaten tek başına çok sıkıcı duruyor. Çifter çifterolunca daha renkli geliyor.

Geçen gün de, kaş yaparken göz çıkardı Başbakan.

‘Sigara içmeyin, alkolü de azaltın, Porsche yerine Fiat’a binin, Volkswagen’e binin’…

Biz size ‘soymayın, vergileri azaltın, astronomik maaşlar ve kallavi emeklilik yükü yapmayın devlete, akraba ve yandaşlarınıza peşkeş çekmeyin, zırhlı araçlar yerine, uçan balonla seyahat edin’ diyor muyuz?

Yanlış anlaşılmasın.

Ben sigara ya da alkolü savunmak ya da ‘ hayır ben Porsche’den başkasına binmem’ demek maksatlı demiyorum bu dediklerimi.

Bir ülkenin başbakanı, üstelik bu ülkenin, kendi sigarası bile kalmadı, Tekel tekelleşti bilindiği üzere, yerli otomobile hiç girmiyorum, iki Alman bir de İtalyan otomobilin reklamını alenen yapıyor.

Haracını yemedikleri reklamlar zikredileceği zaman, ‘aman, hop, dur, yasak abi ne yaptın!’ olan medya, aynen sosyallik adı altındaki sitelerde de olduğu gibi, haracını kaymağıyla yemiş olacak ki, bunlara reklam demeden, giydiriveriyor ana haber kuşağında.

Olmuyor ama, ‘bu programda sanal reklam uygulaması vardır’ uyarısı geçiyordu bir ara, en azından onu geçin.

Hemen ardından da, hükümetin reklam primi gelirini açıklayın ki, şeffaf yönetiminize inanmayı sürdürebilelim.

Şimdi siz sağlık için, ülkenin geleceği için, ne kadar da iyi söylüyor falan diyor olabilirsiniz.

Sigara fiyatıyla bırakılmaz,alkol de, başbakan az iç dedi diye az içilmez.

Bunların öyle de böyle de, zaten satıyor olduğunu, aynaya baktığınızdaki samimiyetsiz yüzleriniz kadar iyi biliyorsunuz.

Nasıl ki yavvvru vatan Kıprıs bizden kat kat ucuz kullanırken, bizden giden akaryakıtı, bize Sarıyer Kol Böreği gibi yediriyorsunuz, bu da birebir aynı.

Maksadın sadece ve sadece, tekbir tüy bırakmaksızın yolabilmek olduğu bu durum içerisinde, ekonomik önlem adı altında, bir dizi aşağılama ve bir dizi reklama daha maruz kalıyoruz.

Her gün belirli miktar lokal anestetik maddeyi, paşalar gibi bize yedirip, adına hassas dişler için rahatlama diyen sahtekar diş macunu reklamlarından bile daha komiksiniz.

Hey Türkiye Halkı!

Uyanın!

Sizle feci dalga geçiyorlar…


Nurettin Yılmaz Koçak